23 Eylül 2015 Çarşamba

Umut Bıçağı (Kaos Yürüyüşü #1) - Patrick Ness | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: The Knife of Never Letting Go 
Seri: Chaos Walking #1
Yayınevi: DeliDolu
Sayfa Sayısı: 472
Baskı Yılı: 2010
Goodreads Puanı: 3.95  (85,443)
Benim Puanım: 3,5/5

Arka Kapak Yazısı

  Aklınızdan geçen tüm düşünceler başkaları tarafından duyulsa neler hissederdiniz? Hiçbir sırrın saklanamadığı bir yer gerçekten var mı? Todd'un yaşadığı kasaba işte tam da böyle bir yer. Nüfusu sadece erkeklerden oluşan bir kasabayı etkisi altına alan "ses" virüsü yüzünden kimsenin huzuru kalmadı. Zihinlere sinsice sızan düşünceler yaklaşmakta olan büyük bir savaşın habercisi sayılabilir mi? Kasabada kalan son çocuk olan Todd için tek kurtuluş yolu kaçmak görünüyor. Peki ama nereye?..

  ABD doğumlu, İngiliz gazeteci, yazar Patrick Ness tarafından kaleme alınan Kaos Yürüyüşü serisi, umutla umutsuzluğun, iyiyle kötünün, savaşla barışın iç içe geçtiği, egemen olma hırsının yol açtığı savaşların ve bombaların gölgesinde masum bir aşkın yeşerdiği nefes nefese okunacak güçlü bir distopya...

Yorum

  İnsanların birbirinin iç sesini duyduğu farklı bir dünyada geçen bir kitap. Konusu hakkında çok bilgi sahibi olmadan başladım ve okudukça ilgimi çekti. İnsanların birbirlerinin iç seslerini duymalarını ilgi çekici buldum, yazarda bunu güzel işlemiş bence. 

 Kitap genç yetişkin (YA) türünün bir çok örneğinden farklı, hem güzel bir roman hemde bir şeyler anlatan bir roman. İnsanlara ve hırslarına çok güzel değinilmiş ve bunların diğer kitaplarda daha baskın işleneceğini düşünüyorum. 

  Genel olarak yollarda geçen kitap beni sıkmadı çok hızlı ilerledi, bazen kendini tekrar eden yerler olsa da genel olarak akıcı bir anlatıma sahipti. Kitaptaki dile alışmam uzun sürdü, konuşma diliyle yazılmış geliyom, yannız, lağnetossun, söylemicem.. gibi. 

  Kitap baş karakterimiz Todd'un ağzından ve şimdiki zamanda anlatılıyor. Normalde şimdiki zaman beni rahatsız etse de bu kitapta pek sorun yaşamadım.

  Puan kırmamın diğer sebeplerinden biri mantık hataları, spoiler yada isim vermek istemiyorum ama karakterlerden biri Polat Alemdar gibi ölmüyordu :P Sinir oldum. Birde kitaptaki büyük sır beni çok etkilemedi biraz anlamsız buldum açıkçası. 


  Kitap distopya ve bilim kurgu türünde olarak tanıtılmış ancak pek distopya gibi bir hali yok, sakın bu beklentiyle başlamayın. Bilim kurgu da çok öne çıkmıyordu aslında, iki türden de esintiler var ancak geri planda.


  Genel olarak güzel bir kitaptı, zevk alarak okudum, diğer kitapları arayı fazla açmadan okumak istiyorum ve diğer kitapların daha iyi olmasını bekliyorum. Yazar  ortaya güzel bir kitap çıkarmış, iyi vakit geçirmek ve hızlı okunan bir şeyler istiyorsanız es geçmeyin derim. Ve de kitabın benim en çok hoşuma giden taraflarından biri içinde aşk olmamasıydı sizde içinde aşk olmayan bir YA okumak istiyorsanız bir bakın derim :)



Alıntılar


"Söyleyecek ne var ki? Her şey ve hiçbir şey. Her şeyi söyleyemeyeceğin için hiçbir şey söylemezsin." 
"Şans sizden yana değilse karşınızdadır." 
"Kimse senin için bir şey yapmıyor. Eğer sen değiştirmezsen hiçbir şey değişmiyor." 
"Belki de herkes düşmeye mahkumdur. Hepimizin bunu yaşadığını düşünüyorum. Sorunun bu olduğunu düşünmüyorum.Bence sorun yeniden ayağa kalkıp kalkmamamız."

Puanım 


Dindar Beyin - Eriman Topbaş | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: Dindar Beyin
Seri: Yok
Yayınevi: Panama Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 112
Baskı Yılı: 2013

Arka Kapak Yazısı

  Bu kitapta, genel olarak beynin mimarisi, beynin işlevleri ile dinin nörobiyolojik temellerine ilişkin alanlardan elde edilen bilgilere yer verildi ve içinde bulunduğumuz kültür ile ilişkilendirilmeye çalışıldı. Altı bölümden oluşan bu kitap; "beyin", "din", "beyin ve din", "beyin ve inanç" konularıyla ilgilenen herkes için yararlı olacaktır. 

  Beyin, araştırmacılar için kısa sürede sonuçlandırılabilecek bir alan değildir. Beyinle ilgili araştırmalar teknolojik gelişmelere paralel olarak çeşitlenerek artacak gibi görünmektedir. Zira insan beyni, insan davranışlarının her boyutu bakımından inceleme altına alınmış bulunmaktadır. Bu bağlamda, insanlığın çok büyük (%80-85) bölümünü doğrudan ilgilendiren din konusu da nörobiyolojik anlamda yeniden gözden geçirilmektedir. 

  Konuyla ilgili birçok deneysel araştırma gerçekleştirilmiştir. Elinizdeki kitapta, konuyla ilgili belli başlı araştırmalardan bazılarının sonuçlarını bulabileceksiniz.



Yorum

  Beyin benim ilgimi çokça çeken konulardan birisidir. Beyinle ilgili gördüğüm yazıları okumadan geçemem, inanç-inancın biyolojik temelleri de özellikle ilgimi çekiyor olunca Dindar Beyin dikkatimi çekmişti ve almıştım, Açıkçası internetten sipariş verirken sayfa sayısına bakmamıştım ve böyle ince gelince şaşırdım.

  Kitabın ilk yarısı beynin genel özelliklerinden, bölümlerinden bahsediyor ikinci yarısı ise inançla ilgili konuları ele alıyor. Beyni genel olarak ele alan ilk sayfalar bence yerinde ve güzel olmuş, merakla okudum, İnancı ele alan kısım da gayet güzel hazırlanmıştı yalnız bana çok kısa gibi geldi. Ben daha geniş bilgi ve açıklama beklerken her şeyi özet şeklinde okuyunca bozuldum biraz. Her konu anlaşılacak şekilde kısa ve öz bir anlatımla ele alınmış fakat beni tatmin etmedi daha geniş olmalıydı. Bazı noktalara gereğinden az değinilmiş, daha ayrıntılı açıklansaydı çok iyi olurdu bence.



  Kitap yayımlanamadan yazar vefat etmiş belki de bu yüzden kitap yarım kaldı. Yazarın Ceviz Yapılı Beyin adlı kitabı da bende var o bundan daha kalın, en kısa zamanda onu da okumayı umuyorum. Beyin ve inançla ilgili az ve öz bilgi almak istiyorsanız tavsiye ederim. İnanç-beyin-insan konularına merakınız varsa eğer Nevzat Tarhan'ın İnanç Psikolojisi adlı kitabını kesinlikle öneririm.


Puanım


18 Eylül 2015 Cuma

Kehanet - John Kilgallon | Kitap Yorumu


Orijinal Adı: The Prophecy
Seri: Yok
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 464
Baskı Yılı: 2011
Goodreads Puanı: 2.82  (34)
Benim Puanım: 1/5


Arka Kapak Yazısı

Yayımlatılmayan Bir Kitap... Kadim Bir Kehanet... Zamana Karşı Bir Yarış
Kehanet gerçekleşiyor mu? Saldırıları durdurmak ve bu saldırıların ardındaki gizli güçleri ortaya çıkarmak için zaman gittikçe daralıyor...
 Yayımlatılmayan Bir Kitap
 Olay yaratacak yeni romanı bilgisayarından çalınan ve silinen Sam, vahşice bir saldırıya maruz kalır. Yayımlanmamış kitabındaki olaylar bir bir gerçekleşmeye başlayıp, Antalya'daki bir camiye terör saldırısı düzenlendiğinde yazar, hayatının hâlâ tehlikede olduğunu anlar.
 Kadim Bir Kehanet
 Hayatı boyunca Nostradamus kehanetlerini tutkuyla inceleyen bir araştırmacı, o zamana kadar bilinmeyen bir kehaneti keşfeder. Tüm dünyayı yakından ilgilendiren bu kehanetle ilgili kime güveneceğiniyse bilememektedir.
 Zamana Karşı Bir Yarış
Her yerde aranan azılı bir suçlunun izini süren bir ajan, beklemediği bir anda gizli planları olan yeni düşmanlarla karşı karşıya gelmiştir. Kaybedecek zamanı yoktur ve çok fazla şey feda etmesi gerekecektir.

Yorum

  Bu kitabı nasıl beğendiğimi hatırlamıyorum ama bir ara ilgimi çekmişti ve aklımın bir köşesine not almıştım, geçen görünce de okuyayım dedim. Aslında görünce kapağı falan ilgimi çekmedi nedense  pek güzel olmayacağını hissettim ama yine de okumaya karar verdim. Neyse fazla uzatmadan yoruma geçelim :)
  Kitabın konusu güzel, bir yazar bir kitap yazıyor ve kitabı çalınıyor, aradan zaman geçtikten sonra yazarımız yani Sam kitaptaki olayların gerçek hayatta gerçekleştiğini fark ediypr ve olaylar başlıyor. Olaylar dünya çapında ve etkileri çok büyük.
  Tek kelimeyle anlatacak olursam eğer yazar konuyu mahvetmiş diyebilirim. Nasıl anlatacağımı pek bilmiyorum ama okurken  bir çok şeyi anlamadım, yazar çok garip anlatmış. Yazarın anlatım tarzını ve dilini hiç sevmedim gerçekten berbattı.
  Karakterler arası geçişler hep sorunluydu. Bir karakterden başka karaktere geçerken araya boşluk koyulur ya da işaret falan bu kitapta? hayır. Pegasusla mı ilgiliydi yoksa yazarla mı bilmiyorum ama ben hala Sam'in bölümünü okuyorum sanırken bir bakıyorum yazar başka olaylara ve karaktere atlamış. Sorun bunun bir çok kez olmasıydı.
  Kitabın girişi fena değildi ama geri kalanı da hep giriş gibiydi, olaylar başlayacak falan derken kitap bitti. Karakterlerin bazıları kitapta neden yer aldı? Kim ne yaptı? Kim kime çalışıyor? hepsini anlamadım bazı boşluklar var ve beğenmediğim içinde dönüp dönüp boşlukları doldurmakla uğraşmadım. 
  Eğer Kehanet'i Dan Brown yazsa tek kelimeyle mükemmel bir kitap olurdu ama John Kilgallon konuyu batırmış :D Kitaba çok yüklendim ama cidden kötü olmuş, anlatımı, olay sırası hiç güzel değildi. En büyük sıkıntı anlatımdaydı ve oda böylesine berbat olunca kitap çekilmez olmuş, son sayfaları artık bitse diyerek okudum.
  Okumakla zaman kaybetmeyin derim ben, Goodreads puanını görünce şaşırmıştım hem çok az kişi okumuş hemde puanı çok düşük (2.82) ki hak ediyormuş gerçekten :D Bu tarz bir kitap okumak istiyorsanız Dan Brown okuyun derim okuduysanız bir kez daha okuyun ama bununla uğraşmayın bence.
  Kitaplara çok düşük puan vermeyi sevmem, sonuçta bir emek var ve bende emeğe saygı gösterme tarftarıyım ama bu kitaba daha fazlasını veremiyorum maalesef.

Puanım


16 Eylül 2015 Çarşamba

Kızıl Nehirler - Jean Christophe Grangé | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: Les Rivieres Pourpres
Seri: Yok
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 405
Baskı Yılı: 2001
Goodreads Puanı: 4.10 (3,319)
Benim Puanım: 5/5

Arka Kapak Yazısı

Biz Efendileriz, Biz Köleleriz.
Biz Her Yerdeyiz, Hem de Hiçbir Yerde.
Biz Karar Verenleriz.
Kızıl Nehirlerin Hakimiyiz.

Kalbinize güvenmiyorsanız ya da ocakta yemeğiniz varsa, bu kitabı okumaya başlamayın.

Grange'nin sınır tanımayan hayal gücü, sürekli artan gerilim, etkileyici karakterler, birbirinden korkunç cinayetler; hepsi daha ilk satırlardan itibaren size hükmedecek...



Yorum

  Bir Grangé klasiği daha.. Muhteşemdi! Kurgusuyla, diliyle ve akıcılığıyla çok güzel bir polisiye romandı. Kitap sizi daha ilk sayfalardan içine hapsediyor ve hikayeye kendinizi kaptırıyorsunuz. 
  
  Ben iki günde okudum, daha fazla zamanım olsa dün bitirirdim sanrım. İlk sayfalarda hikayenin içine giriyorsunuz ve sayfalar geçtikçe çıkamaz oluyorsunuz. Cinayetler, gerilim, hikayenin ilerleyişi... kitap beni hapsetti ve sayfaların nasıl geçtiğini anlamadım. 400 sayfa aktı gitti. Tahmin ettiğim bazı yerler olsa da bir çok detay gerçekten güzel ve etkileyiciydi.
  
  Grangé çok sevdiğim yazarlardan birisi, özellikle polisiye-gerilim romanları.. Gerilim-macera romanlarını da seviyorum ancak polisiyesi kesinliklikle çok daha başarılı ve sürükleyici. Kızıl Nehirler'i okurken bir kez daha neden Grangé sever biri olduğumu anladım.

  Karakterleri hem çok sevdim hem de çok başarılı buldum. İki polisimiz var ikisi de masum ve adaletin savunucu değil. Yazar da bu iki polisi başarıyla işlemiş, biraz kurgu biraz da bu karakterlerden sanırım okurken hiç sıkılmadım. Şu sıra okuduğum Kehanet adlı romana bu çok iyi geldi, Kehanet biraz sıkmıştı ama Kızıl Nehirler süper bir polisiye olarak gayet iyi bir kurtarıcı oldu.


  Fazla uzatmaya gerek yok :D Polisiye okumak istiyorsanız ve gerilim sever biriyseniz Kızıl Nehirler ile sürükleyici bir yolculuğa çıkın derim.

Alıntılar

"İnsan kendi karanlıklarda boğulurken, başkalarına nasıl ışık dağıtır?" 
"Bir soruşturmanın bütün ayrıntıları, bir ayna gibidir. Ve katilde o kör noktalardan birinde saklıdır."

Puan


14 Eylül 2015 Pazartesi

Yağmur Yağarken (Rains #1) - Lisa De Jong | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: When It Rains
Seri: Rains
Yayınevi: Go!
Sayfa Sayısı: 400
Baskı Yılı: 2015
Goodreads Puanı: 4.33  (11,658)
Benim Puanım: 3/5


Arka Kapak Yazısı

  Hayatım bir gecede sonsuza dek değişti.

  Beau benim ilk aşkımdı. Sonra her şey altüst oldu. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Ona nedenini söyleyebilsem keşke. Ama söyleyemem. Hiç kimseye söyleyemem. Ona ne kadar ihtiyacım olduğunun farkında bile değilmişim. Ta ki gidişiyle yapayalnız kalana kadar.

  Sonra Asher Hunt çıkageldi. Büyüleyici bakışları ve muzip gülümsemesiyle... Herkes ondan uzak durmamı söylüyordu. Oysa onun tek yaptığı beni esir alan acılarımı dindirmekti.

  Ben, kaderimin o yağmurlu gecede mühürlendiğini sanıyordum ama Asher bana bunun sadece yeni bir başlangıç olduğunu gösterdi. Beni kurtardı. Bana yeniden umut verdi. Ama şimdi hayatım bir sır yüzünden bir kez daha altüst olmak üzere…

Yorum

  Hafif ve beni sıkmayacak bir şeyler okumak isterken Yağmur Yağarken ile karşılaştım, Kristal Kitap'ın yorumu ve bir kaç yorumu da görünce okumaya karar verdim. Elimde hafif ve bu tarz bir kitap oladığı için internette gezerken buldum ve e-kitap halinde okudum.

  İlk 200 sayfasını bir gece de okudum, geri kalanı çok zaman ayıramadığım için bir kaç günde okumak zorunda kaldım. Lafı çok uzatmadan yoruma geçsem iyi olacak. Normalde New Adult/Yeni Yetişkin pek okumam, çoğu kitap birbirinin benzeri oluyor ve bu beni çok rahatsız ediyor. Yağmur Yağarken de bu kitaplardan olacak diye açıkçası biraz çekinmiştim ama bir çok yönden beni şaşırttı.

  Konusu çok orijinal ya da farklı değil, farklı noktaları olsa da türünün diğer örneklerine çok benziyor. Yazar kelimeleri kullanmayı iyi biliyordu, bir çok diyalog ve cümle gerçekten çok güzeldi. Diyalogları alıntı olarak paylaşmak istiyordum ancak spoiler olacağı için vazgeçmek zorunda kaldım.

  İlk yarıyı kurken aklıma sürekli Rebecca Donovan'ın Nefes serisi geldi, neden bilmiyorum pek benzemiyorlar aslında. Sanırım bu türde en son okuduğum kitaplardan biri olduğu için.

  Kitap okurken duygulanan bir insan değilim, herkesin ağladığı yerlerde ben 'Ne var ki burada?' diye okurum genelde ama bu kitapta bazı yerlerden etkiledim, tamam gözlerim falan yaşarmadı ama etkilenmem bile önemli bence :D O sayfalarda yazarı beğendim, etkileyici yazmış, hissediyorsunuz yaşananları..
  Bazı yerlerse çok klişeydi, bu türün diğer örneklerine çok benziyordu keşke yazar böyle yazmasaydı dedim. Klişe sahneler ve olaylar olmasa puanım çok daha yüksek olurdu.

 !!Spoiler!!
  Asher'ı sevdim ama çok ayrı değil biraz sıradandı, yine de güzel cümle kurmayı biliyor çocuk :D Hastalığını öğrenince bu çocuk iyileşirse kitaptan nefret ederim dedim ve iyileşmeyince sevindim resmen :D 
!!Spoiler Bitti!!

  Neyse fazla uzatmayacağım, bu türü seviyorsanız okuyun derim. Fazla beklentiniz olmasan  ama konunun işlenişi ve diyaloglar güzel. Benim NA ve aşk romanlarıyla pek aram olmadığı için puanım biraz düşük. Zaman geçirmeniz için güzel bir kitap.

Alıntılar

"Geçmişi geçmiş yapan şey baştan yazılmaması." 
"Evlerin güzelliği içinde yaşayan adamların pisliğini örtemiyordu." 
"Ne kadar özel olduğunun fakında mısın?" 
"Evet, seninleyken farkındayım" 
"Hayat hiç adil değildi. Karmakarışıktı ve bizi taşıyabileceğimizden daha ağır yüklerle uğraşmak zorunda bırakıyordu. Bir gün gülümsetse bile ertesi gün paramparça ediyordu insanı.
Puanım


12 Eylül 2015 Cumartesi

Brisingr (Miras Üçlemesi #3) - Christopher Paolini | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: Brisingr
Seri: Inheritance Cycle #3
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 704
Baskı Yılı: 2008
Goodreads Puanı: 4.00 (178,009)
Benim Puanım: 3/5

Yorum

 Eragon'un Galbatorix'le mücadelesi ilk kitapta başlıyor ve bu kitapta devam ediyor. Eldest'in kaldığı yerden başlıyor ve yeni olaylarla kitap şekilleniyor. Açıkçası ben bu kitapta savaşı daha yoğun beklemiştim ancak savaş yine geri planda kaldı gibi.

  Bu kitapta Eragon bir çok vaat veriyor, verdiği vaatlerin arkasında kalmaya çalışıyor. Yine hareketsiz bir kitap oldu, zaman zaman aksiyon olsa da kitabın hacmine göre yetersizdi. Yazar kitabı gereksiz uzatmış, yerli diziler gibi 90/120 dakikaya sığdırmak için gereksiz sahnelerle doldurup durmuş kitabı.
  Kitapta 700 sayfalık bir şey yok,
  • Kitap tek karakterin bakış açısıyla yazılmış, arada başka karakterlerin bakış açısıyla ele alınsa da genel olarak Eragon ve çevresinde dönüyor, bu da olayları ve anlatılacakları kısıtlıyor,
  • Aksiyon eksikliği ve aksiyon sahnelerinin yeterince iyi yazılmaması kitabı sıkıcı bir hale getiriyor.
  Genelde böyle hacimli kitaplarda 100-200 sayfadan sonra hikaye hız kazanır ve olaylar yaşanmaya başlar ana Miras Üçlemesi'nde bu yok, kitap hep aynı durağanlıkla ilerliyor ve nabız nadiren yükseliyor. 

  Konu çok güzel bunu iyi bir yazar işlese mükemmel bir kitap çıkardı ama Paolini biraz araya vermiş hikayeyi. İlk kitap güzeldi, ikinci ve üçüncü kitaplar ara kitap gibiydi, son kitap olan Miras nasıl olur bilmiyorum ama yazar keşke bu kadar uzatmasaymış derim ben.

  Bazı olaylar gereksiz uzatılırken bazıları çok hızlı geçilmişti, bu beni rahatsız etti özellikle son sayfalardaki bir olaya çok kısa değinilince olayı gereksiz buldum ben. Kitapta iyi karakterlere bir torpil var, çok önemsiz kimseler bir anda neler başarıyor nerelere geliyor, biraz daha gerçekçi olmasını isterdim. 

  Bazı bölümler çok gereksizdi, yazar sanki 'Eragon politikadan sıkılıyor sizde sıkılın' dercesine politik konuşmaların ve rekabetin uzun uzun işlendiği sayfalarla doldurmuş, okurken çok sıkıldım.

  Sonuç olarak serinin sevdiğim yönleri var ama hikaye çok akıcı ve güzel ilerlemiyor. Bu türde çok güzel kitaplar okumuş olunca Miras Üçlemesi zayıf kalıyor ve beğenmek zorlaşıyor. Fantastik kurgu okumadıysanız Miras Üçlemesi'yle başlamanızı önermem, aksiyonu benim kadar önemsemeyen, tek karakter çevresinde gelişen olayları konu alan kitapları ve ejderhaları seviyorsanız bu seriye bakın derim.

 Alıntılar

"Talihsizlik her zaman onu bekleyene gelir. Önemli olan felaketler arasındaki küçük boşluklarda mutluluğu bulmaktır." 
"Zihnin canavarları gerçekten var olanlardan çok daha kötüdür. Korku, şüphe ve nefret, insanı canavarlardan daha fazla etkisiz hale getirir." 
"Acı acıdır," dedi. "Tarife gerek yoktur." 
"Olabilecek kötü şeyleri düşünerek zaman harcamak elimizdeki mutluluğu zehirlemek olur." 
"Asla sıradan insanlar gibi olmayacağım. Eğer farklı olmam gerekiyorsa, beni farklı kılan şeyi saklamalıyım." 
"Kitaplar en fazla takdir edilecekleri yere gitmelidir. Tozlu bir rafta okunmadan durmasının bir anlamı yoktur." 
"Sizi önemseyen ve varlığınızın her parçasını anlayan, sizi en umutsuz şartlarda bile terk etmeyecek biriyle olduğunuzu bilmek, bu bir kişinin sahip olabileceği en değerli ilişkiydi..." 
"Hayatın amacı istediğimizi yapmak değil, yapılması gerekeni yapmaktır."

Puanım 


7 Eylül 2015 Pazartesi

Siyah Damar - Tarryn Fisher | Kitap Yorumu


Orijinal Adı: Mud Vein
Seri: Yok
Yayınevi: Aspendos Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 344
Baskı Yılı: 2014
Goodreads Puanı: 4.07  (11,837)
Benim Puanım: 4/5

Arka Kapak Yazısı

  Münzevi yazar Senna Richards otuz üçüncü yaş gününün sabahına uyandığında her şey değişmiştir. Kendisini elektrikli tel örgülerin ardındaki bir kafese tıkılmış ve karların ortasındaki bir eve kilitlenmiş olarak bulan Senna'nın, neden kaçırıldığını öğrenmek için kendisine bırakılan ipuçlarını takip etmekten başka şansı yoktur. Özgürlüğünü geri istiyorsa, dönüp geçmişine bakmak zorundadır. Fakat geçmişi aslında hâlâ hayattadır... Ve onu kaçıran kişi de bulunacak gibi değildir. Kurtuluşu pamuk ipliğine bağlı olan Senna, kısa zaman içinde tüm bunların bir oyun olduğunun fark edecektir. Hem de çok tehlikeli bir oyun. Ve sadece gerçek onu serbest bırakabilir.

Yorum

 Kitabı geçen gece bitirdim ama dün yorumu yazamadım, düşüncelerimi rayına oturtmak istedim. Bazı kitaplar vardır okurken çok etkilenirsiniz vay be dersiniz ve kısa süre sonra tüm duygularınız söner ve kitaba karşı hissizleşirsiniz. Siyah Damar'a da aynı şey olacak mı merak ettim ve olmadı, bir çok his hala canlı. 
  
 Kitapta biraz ilerledikten sonra gece oturdum ve kalkmadan baya bir sayfa okudum. Sayfalar ilerledikçe hikaye kendini buluyor ve sizi de içine çekmeye başlıyor. Yatmam gerekmese kitabı bitirirdi ama kendimi zorlayıp yatmak zorunda kaldım. Daha önce aşk/romantizm ağırlıklı bir gerilim okumamıştım bu da beni önyargılı yapıyordu ancak yazar tabuları yıkabilecek cinsten bir eser ortaya çıkarmış.

Tarryn Fisher

  Kitabın dünyası daha doğrusu baş karakterimiz Senna'nın ruhu baya karanlıktı ve yazar bunu öyle güzel işlemiş ki! Yazarın bu duyuların bir çoğunu yaşadığına eminim çünkü duygular ayrıntılı, yerinde ve çok yoğundu bunları yaşamadan yazmak neredeyse imkansız, duygular yüzeysel değil ayrıntılıydı. Bu çok hoşuma gitti.
  Bir çok kitap okudum, kendime yakın karakterlerle karşılaştım ama hiçbiri Senna kadar olamadı. Senna'nın duygu ve düşüncelerini "Aman Allah'ım aynı ben!" diyerek okudum, kendime böyle benzeyen bir karakteri okumak farklı bir deneyim oldu benim için.

 Kitap okurken müzik dinlemeyi çok severim, Siyah Damar'ı okurken Ed Sheeran'ın Give Me Love şarkısıyla karşılaştım, normalde dinlediğim bir sanatçı veya tarz değil ama nedense şarkıyı kitaba çok uygun buldum ve okurken genelde bu şarkıyı dinledim. Sanki kitabın duygularını yansıtıyor gibi hissettim, belki de bana öyle geldi, Dinlemek isterseniz;

  Kitabın kurgusu güzeldi ama bir çok yer bende merak uyandırmadı. Senna'yı kaçıran kim, neden burada diye düşünmedim, güzel işlenmişti gizem ama yeterince değil. Kaçıran kişiyi tahmin etmeye de çalışmadım, genelde yaptığım gibi akışına bıraktım. Kaçıran kişinin kimliğine şaşırmadım ama kaçırma motivasyonunu yetersiz buldum açıkçası.
  
 !! Spoiler !!
  Okurken Senna ve Isaac kavuşursa bir puan kırarım dedim sıkıldım artık klişe sonlardan neyse Tarryn Fisher yine kendini gösterdi ve böyle bir şey yapmadı çok mutlu oldum. Ama Isaac çok iyi bir karakterdi çok sevdim, bir Isaac alabilir miyim lütfen?
!! Spoiler Bitti !!

  Yazar sonunu güzel bağlamış ama ben pek sevemedim, kitabın geneli sonundan etkileyiciydi. New adult kitapların hepsi birbirine çok benziyor ve ben okumayı pek tercih etmiyorum ama Tarryn Fisher gelip bu türü ayrı noktaya taşıyor, kitaplarını okumak gerek kadın cidden iyi yazıyor. Gerilim romanı olarak en iyi değildi belki ama ben sevdim, Senna'yı kendime çok benzetmem de kitaba karşı görüşümü olumlu yönde etkiledi. Kısacası beğendim, farklı bir gerilim romanı okumak istiyorsanız Siyah Damar'ı es geçmeyin derim.
  Son olarak böyle karanlık e yoğun bir kitap biliyorsanız lütfen önerin, çok hoşuma gitti bu :)

Alıntılar

"Açık sözlü olmak eğlenceli bir şey değil." 
"Hiç kimse hayatı zaten ağır olan birisini taşımak istemezdi." 
"Her neyse... sevgi ve kokain. İkisinin de sonuçları pahalıya patlıyordu: güzel bir kafa yaşıyordun ama sonra aşağı yuvarlanıyor ve tehlikeli durumla iç içe harcadığın anın her pişmanlığını yaşıyordun. Fakat sonra daha fazlası için geri geliyordun. Daha fazlası için her zaman geri gelirdin." 
"İnsanlar başka birisinin ağırlığını taşımak için yaratılmamışlardır. Daha kendimizi zor taşıyoruz." 
"Bir sevdaya takılıp kalmak ise tamir etmesi gerçekten çok zor bir durumdu. Kanser gibi, diye düşündüm. Tam ondan kurtulduğunuzu düşündüğünüzde geri teper." 
"Güvende olan kimdi? Hiç kimse. Dünyada hiçbir zaman güvende olmayacağımızı garantileyen çok fazla kötü şey vardı." 
"Kendinizi bir şeyi umursamadığınıza ikna etme süreci aslında o şeyi umursadığınızı daha belirgin bir hale getiriyordu." 
"İnsanlar yalan söyler. Sizi kullanır ve yalan söylerler. Ve bunları nasıl sadık olduklarından ve sizi asla terk etmeyeceklerini anlatırken yaparlar. Kimse böylesine bir söz veremez, çünkü hayat mevsimlerden ibarettir ve mevsimler değişir. Değişiklikten nefret ederdim. Değişikliğe güvenemezsiniz, güvenebileceğiniz tek şey değişimin gerçekleşeceği gerçekliğidir. Ama bu gerçekleşene kadar ve siz öğrenene kadar onların aptalca ve saçma sözlerine inanırsınız. İnanmayı seçersiniz, çünkü inanmaya ihtiyacınız vardır." 
"Sesler bir kitap kadar yüksek sesle konuşmaya her zaman korkmuşlardı ve hep korkacaklardı. Yazarlar bu yüzden yazarlardı: bazı şeyleri mürekkeple daha yüksek sesle söyleyebilmek için. Düşüncelere bir ses verebilmek için; sessiz kalabilmek ve duyguların hissedilebilmesi için." 
"Bağlı hissettiğiniz ilk insan annenizdir. İki atardamar ve bir damardan oluşan bir kordonla bağlanırsınız. Sizinle kanını, sıcaklığını ve hayatını paylaşarak hayatta kalmanızı sağlar. Doğduğunuz zaman doktor o kordonu kestiğinde yeni bir şey şekillenir. Duygusal bağınız."

Puanım 


5 Eylül 2015 Cumartesi

Leyleklerin Uçuşu - Jean Christophe Grangé | Kitap Yorumu


Orijinal Adı: Le Vol Des Cigognes
Seri: Yok
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 358
Baskı Yılı: 2002
Goodreads Puanı: 4.01  (1,883)
Benim Puanım: 4,5/5

  Arka Kapak Yazısı

  Göçmen kuşlardır leylekler. Her bahar Avrupa'ya gelir, yaz sonunda tekrar Afrika'ya doğru yola çıkarlar. Ama bu yıl geri dönmeyecekler.. Louis Antioche'un kayıp leyleklerin sırrını çözmek için çıktığı yolculuk kısa sürede kabusa dönüşür. Parçalanmış cesetler, nereden çıktığı belli olmayan katiller... Arayışı onu, Bulgaristan'daki Çingene mahallerinden işgal altındaki toprakların güneşte kavrulan kibutzlarına, Orta Afrika Cumhuriyeti'nin balta girmemiş ormanlarından Kalküta'nın araka sokaklarına kadar götürecektir. Hatta cehenneme kadar...

 Yorum

  Ben kitaba başlamadan önce kitabın alegorik tarzda yazıldığını, leyleklerin göçmen insanlar olduğunu falan düşünmüştüm. Okumaya başladım, kitap gerçekten leylekleri konu alıyordu, leylekler insanların yerine kullanılan figürler değildi. Başta garip bulsam da bunu sayfalar geçtikçe yazar hikayesini işlemeye başladı ve bu durum garip olmaktan çıktı.


  Grangé severek okuduğum yazarlardan biri, kurgusu, hayal gücü ve konuyu işleyiş tarzını seviyorum. Leyleklerin Uçuşu'nu da aynı şekilde zekice ve çok güzel yazmış. Grangé'le ilgili tek sorunum betimlemeleri, uzun betimlemelerini okurken sıkılıyorum "bir an önce konuya dönsek" moduna giriyorum. 

  
  Kitap birinci ağızdan, baş karakterimiz Lois Antioche tarafından anlatılarak yazılmış. İlk sayfalarda alışamamıştım, sayfalar geçtikçe daha iyi oldu yine de polisiye-gerilim okurken üçüncü kişi bakışıyla yazılmasını tercih ederim. 


Okurken leyleklerle ilgili yeni şeyler de öğrendim meğer hiç tanımıyormuşum leylekleri :D

  Lois leyleklerin peşinden yola çıkarak Avrupa'dan Afrika'ya onları takip ediyor. Bu uzun yolculukta şaşırtıcı bir çok şeyle karşılaşıyorsunuz ve sayfalar ilerledikçe olaylar karışıyor. Orta Afrika'da ki ormanda geçen sahneler bana yazarın Ölü Ruhlar Ormanı'nı anımsattı, betimlemeler de bir an için Ölü Ruhlar Ormanı'nı okuyormuşum gibi hissetmeme neden oldu. 


  Kitap zekice bir kurguyla ve gizemle sizi sıkmadan güzel bir maceraya sürüklüyor. Bu türü seviyorsanız okuyun derim.



Alıntılar

"Dünyanın çoğu kez sanıldığından da açık olduğunu, ne kadar alışılmış olursa olsun, gerçeklerin şeffaf ve canlı göründüğünü bilmiyordum." 
"Tek şansım, tek başıma olmam." 
"-Söyle bana Marcel, Rom çocukları neden bu kadar pis?
-Boş vermişlik falan değil Louis.Bu eski bir gelenek. Romlara göre çocuk o kadar güzel bir yaratıktır ki, nazar değdirmeye hazır yetişkinlerin ilgisini çeker. Onun için hiç yıkamazlar. bir çeşit gerçeği peçeleme.Güzelliklerini ve saflıklarını başka gözlerden saklamak için.
"

Puanım 


4 Eylül 2015 Cuma

Mars Yıllıkları - Ray Bradbury | Kitap Yorumu

Ray Bradbury


Orijinal Adı: The Martian Chronicles
Seri: Yok
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 382
Baskı Yılı: 2013
Goodreads Puanı: 4.10  (116,717)
Benim Puanım: 4,5/5

 İnsanların Mars'a gitmesini ve oraya yerleşmesini konu alıyor. Hikayelerin bir araya gelmesiyle oluşturulan kitapta toplam 28 hikaye yer alıyor. Ray Bradbury kendine özgü ve farklı üslubuyla kitabı daha etkileyici hale getirmiş. Yazarın üslubunu farklı ve sıra dışı bulsam da seviyorum, ilk sayfalarda farklı geliyor ancak okudukça alışıyor ve seviyorsunuz. 



 Kitap içerisinde bir çok mesaj barındırıyor, her hikayenin genel olarak bir mesajı, insanlarla ilgili değinmek istediği bir nokta var anlayacağınız sıradan bir roman değil. Genelde bilim kurgu tarzı eserler daha çok yazarın hayal gücüyle ve kurmak istediği dünyayla ilgili olur ancak Bradbury bilim kurguyla insanlığa vermek istediği mesajları bir araya getirerek ortaya çok güzel bir eser çıkarmış. Kitabı okudukça hem her hikaye de bir mesajla karşılaşıyorsunuz hemde asıl mesaja adım adım ilerliyorsunuz. Yazar insanların bencilliğini, yazarın deyimiyle güzel olanı nasıl mahvettiğini ve hırsını görüyorsunuz. 

Ölü Mevsim adlı hikaye için hazırlanan illüstrasyon 

  Kitabın içindeki bir çok hikayeyi beğendim, bazıları o kadar hoşuma gitmedi. Kitaptaki Usher II adlı hikayenin çok benzerini Yakma Zevki'nde de okumuştum, daha doğrusu buradaki hikayenin tek farkı daha kısa ve Mars'a uyarlanmış olmasıydı. Yazar neden iki kitapta da aynı hikayeyi kullandı ya da bu hikayeye olan bağlılığı ne çözemedim. Sanırım Edgar Allan Poe hayranlığından kaynaklanıyor. 





 Okurken sıkılmadım, bazı hikayeleri zevk ve merakla okudum. Kitap hızlıca aktı gitti. Ben kitabı beğendim, taşıdığı mesajlar önemli ve güzel. Daha önce okumadıysanız mutlaka Ray Bradbury okuyun derim.


Alıntılar

"İnsan olmayanın içindeki insanı göremez misin?"
"İnsanın içindeki insan olmayanı görmeyi yeğlerim."
"Biz Dünyalılar büyük ve güzel şeyleri yıkmak konusunda hünerliyizdir." 
"Eğer gerçeğe sahip olamıyorsan hayal de onun kadar iyidir."

Puanım 


1 Eylül 2015 Salı

Eldest (Miras Üçlemesi #2) - Christopher Paolini | Kitap Yorumu

  

Orijinal Adı: Eldest
Seri: The Inheritance Cycle #2
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 672
Baskı Yılı: 2005
Goodreads Puanı: 3,94  (228,604)
Benim Puanım: 3,5/5



  

Miras Üçlemesi'nin ikinci kitabı olan Eldest, Eragon'un ejderhası Saphira'yla Ellesméra'da aldığı eğitimi konu alıyor. Kral Galbatorix'e karşı isyanda büyük rol oynayacak olan Eragon tek süvaridir ve eğitimini tamamlayıp masum insanların yanında acımasız krala karşı koyacaktır ve halkın tek umududur diyebiliriz. 
  Kitap genel olarak Eragon'un eğitimini konu alıyor, bu arada da Carvahall'da ki kuzeni Roran'a ve yaşadıklarına da yoğunlaşıyor. 

  Eragon bir yandan büyü ve kılıç kullanmada ustalaşırken bir yandan bilgeliğe adım adım ilerleyerek, büyüyor ve olgunlaşıyor. Yazar bu olgunlaşma sürecini ve Eragon'un ruhsal durumunu güzel ele almış ancak bunlara o kadar yoğunlaşmış ki kitap aksiyondan çok uzak kalmış. Açıkçası bu beni sıktı, ben ejderhaların bu kadar yoğun olduğu bir kitabı okurken aksiyonu istiyor ve bekliyordum fakat bu kitapta yoktu. İlk kitapta daha çok olay ve gizem vardı, okurken sıkılmamıştım ama bunda bazı yerleri "yeter artık bir şeyler olsun" diyerek okudum. Roran'ın bölümlerini genel olarak daha eğlenerek ve merak ederek okudum fakat bir süre sonra onlarda hareketsizleşti.


  Kitap gerçeklikten biraz uzak, iyiler fazla iyi ve bir hiçken bir anda çok önemli kişiler haline gelebiliyor, bu beni rahatsız etti. Yazarın Elflere karşı olan tutumunu rahatsızedici uldum, fazla mükemmel, fazla iyi çok fazla becerikliler, çok masalvari bir ırktı. 
  Bu seri okurken bana zaman zaman Yüzüklerin Efendisi'ni hatırlattı, bazı ayrıntılar çok benziyordu. İyi-kötü savaşı, Brom - Gandalf, Urgallar - Orklar, Ra'zac - Kara Süvariler, Lethrblaka (Ra'zac'ın bineği) - Nazgûl, karakterlerin uzun yolculukları, iki kitapta da şiirler olması Yüzüklerin Efendisi'ni anımsattı, belki de alakası yok çıkarımlarımın ama benzettim ben.
  Hem mantıklı hemde sinir bozucu bulduğum bir nokta var ki oda Saphira'ya eyer takılması. Pulları keskin olduğu için Eragon eyer kullanıyor ama ejderha ya at mı bu? Yakıştıramadım ben :D
Saphira ve eyeri
   Son sayfalarda beklediğim aksiyonu bulamasam da güzeldi, hem beklediğim hem de beklemediğim ayrıntılar ortaya çıktı. Bu da diğer kitabı merak etmeme sebep oldu, onu da okuyacağım sanırım.
  Kitap hareketsiz  diye çok şikayet etmiş olsam da güzeldi. Bu kitabın asıl sonu sanırım sayfa sayısıydı, 670 sayfa olmak yerine 500'den az olsaydı kesinlikle çok daha güzel olurdu. 
  Yazar birinci kitabı 15 yaşında yazmış ki yaşına göre büyük başarıydı bence, konu da anlatımda genel olarak iyi, diğer kitabı muhtemelen yakın zamanda okuyacağım, ondan daha şey bekliyorum.

Alıntılar

"Hayat hem zevk, hem de acıdan oluşuyor. Eğer bu zevk aldığın saatler için ödemen  gereken bedelse, çok fazla mı?"

"Her zaman böyledir; kalbe en yakın olanlar en büyük acıyı verirler."

"En sevdiklerimiz genellikle bize en yabancı olanlardır." 

"Kötü hareket etme fırsatı olmayan biri gerçekten iyi midir?" 

"Şu anda yaşa, geçmişi hatırla ve gelecekten korkma, çünkü yok ve hiç de olmayacak. Yalnızca şu an var." 

"Kendini rahatlatmak için gerçekliğe aldırmazlık etme, çünkü bunu bir kez yaptıktan sonra diğerlerinin seni kandırmasını kolaylaştırırsın." 

"Eragon: Tarihteki en büyük savaşa başlamak üzereyiz, ama burada durmuş birbirimize hoş sözler söyleyerek vakit kaybediyoruz.
Saphira: Sabır, çok fazla kalmadı... Üstellik duruma bir de şu açıdan bak; eğer kazanırsak bütün vaatleri yüzünden bize bir yıllık bedava yemek borçlanacaklar.
Eragon: Seni beslemenin nelere mal olduğunu öğrenince çok üzülecekler. Bira ve şarap mahzenlerini bir gecede boşaltabileceğinden bahsetmiyorum bile.
Saphira: Ben bunu asla yapmam, diyerek burnunu çekti, sonra yumuşadı. Tamam, belki iki gecede."

"Hatalı olduğunu kabul etmek cesaret gerektirir."

Puanım